11 Aralık 2014 Perşembe

TAYYİBİL HÜSNA, AL SANA OSMANLICA ALBUMÜNDEN



Masal bu ya: Bir varmış iki, üç, dört ve hatta trilyonlar yok olmuş...

Masal bu ya: Anasının amcasına, babasının kör bacısına dolanıp dururken bir müptezelin koynunda hazineden çalınan bir vakti saat varmış....

Masal bu ya: Zevki iştihadaymış “İnekistan” denilen ülkede millet öpülüp okşandıkça, koynuna da tavşan konuldukça...

Masal bu ya: Bu milletin başına musallat olmuş bir uyanık şebek. Şebek desen değil, inek desen değil, gelin görün ki süt sağdırır da, yayık ta yaydırırmış...

Masal bu ya: Bulamazken kel başına tarak, bil cümlesinin ırzına geçmekteymiş ineklerin bu tarikatı gayrı meşru dilli gavvat...

Masal bu ya: Ak derken “İnekistan”da millet, korkuya teslim olup açken ses vermez olmuş olmasına da, bulsa bok bile yiyecek, haller harap, millet bitap iken bir de ülkeyi güya derler ki; istila etmiş milyonlarca Arap...
  
Masal bu ya: Gerisiyle derisinden ülkenin tüm ineklerinin vergisinden çalınarak sonrası muhteşem bir sarayın helasına taş olmuş, oturanın başı taş olmuş...

Masal bu ya: Biçare ineklerin tümünün kıçı açıkmış sabah olup da uyandıklarında rüyalarından....

Masal bu ya: Devamı gelmiş sözde şairim diye geçinen masalcı biraz derviş, biraz ermiş, biraz başı kelmiş, biraz saçı varmış, biraz uzunca biraz da kısamsıymış...



Masal bu ya: Girmiş bir kör kuyunun dibine, bakmış ülke kap karanlık, kesmiş kuyudan bir saz, yapmış bir dilli kaval, üflemiş “İnekistan” a doğru. Üfledikçe millet alışkın ya ha bre, biraz daha üfle biraz daha üfle ya mübarek dermiş...


Masal bu ya: İnekistan’ın çok eski, hükümdarlarından biri anlatılır zira yalanımızın müsebbibidir eller. Bu zatı şah, tebdili kıyafetler giyer de, yüksek kaldırımlı Istanbul sokaklarında bir “Zürefa” Sokağa sık sık gidermiş...

Masal bu ya: Velhasılı yasaklamış çığırtkanlıkla yoğurt ile pırasa, hıyar ve benzerin satanları, buyurmuş Eliçerilerine fermenla, kimi yakaladınız sattığından birkaçını sokun derhal onun avret yerine...

Masal bu ya: Böyleymiş ferman....

Masal bu ya: Yakalanınca günün behrinde, hıyarla havuç satan satıcı adamlar, atarlarmış zındık zındık keyifle şen kahkahaları, zatı şahla taifesi bu duruma pek anlam veremeseler de fevkalade kıllanmış...

Masal bu ya: Hıyarla havuç avret yerlerinde zevk ve iştiha ile gülenlerin baktıkları yerden bağıra çığıra gelen, kabakçı Davut Efendiymiş...

Elhamdülillah el ele, dil dile vermiş “İnekistan” ın cümle öküz ile inekleri çoğalırken üç ile beş ile....





Bu şiir de masal da şiirler masallar alemine sessizce uçup giderken, "İnekistan" da sorsan hükmedene, "milletin fikri ve vicdanı hürmüş"....

6 Aralık 2014 Cumartesi

KARACA AHMET’E BİR İKİ, BİLET BELEŞ


KARACA AHMET’E BİR İKİ, BİLET BELEŞ

Ölmesi bile güzel olmalı her insanın,
Kadınla erkeğin alemine düşen zarın,
Sevdiğin yavuklu da anlık muştuların,
Mesela sevdalara otağ  gebe kadının...

....
...

Haydi bir iki, Bismillahül Allahüekber’e
Haydi üç beş, düşeş yolda yolcu gerek,
Haydi bir iki Karaca Ahmet,  bilet beleş,
Haydi bre zınduka, tabutu şimşir sanduka,
İçip güzelleşelim yaşayıp ölmenin şerefine...

....
..

Karanlığa yol, bir iki Karaca Ahmet,
Sırrı yaşam şarabının gizeminde ki,
Tadına varır gibi ağır ağır sancıların,
Yıllara mayalı, Öküz Gözü şarabın...

....
..

Haydi bir iki, Bismillahül Allahüekber’e
Haydi üç beş, düşeş yolda yolcu gerek,
Haydi bir iki Karaca Ahmet,  bilet beleş,
Haydi bre zınduka, tabutu şimşir sanduka,
İçip güzelleşelim yaşayıp ölmenin şerefine...

....
..

Elvedası olmaksızın sahteci yılların,
Dudak artığı öpüşlerden kalan tadın,
Ölüm boş, imamla cemaat namazda,
Sevdanın masalı yazılı olsun yolların...

....
..

Haydi bir iki, Bismillahül Allahüekber’e
Haydi üç beş, düşeş yolda yolcu gerek,
Haydi bir iki Karaca Ahmet,  bilet beleş,
Haydi bre zınduka, tabutu şimşir sanduka,
İçip güzelleşelim yaşayıp ölmenin şerefine...

....
..

Bir demli çayın buğusundan öteye gidişte,
Boğma rakı da Ottoman bakırı imbiğin tadı,
Gideni silinir tarihten, kalanları milat yani,
Sevdaları yazılı taşlara elveda sız yılların...
....
..

Haydi bir iki, Bismillahül Allahüekber’e
Haydi üç beş, düşeş yolda yolcu gerek,
Haydi bir iki Karaca Ahmet,  bilet beleş,
Haydi bre zınduka, tabutu şimşir sanduka,
İçip güzelleşelim yaşayıp ölmenin şerefine...


Şiirci Çocuk

04.12.2014 - Bodrum

15 Kasım 2014 Cumartesi

KEL BAŞ FİLDİŞİNDEN TARAK


KEL BAŞ FİLDİŞİNDEN TARAK

Uzun boylu imişse bana ne?
Kısa boylu ise de, sana ne?
Tarasın bırak kel başını o,
Şimşir ya da fildişi tarak ile...
...
..
El alemin cebimde ki eli ne?
Çıkıverip birden yüreğinden,
Gelip uzak ellerin ayazında,
Yığılan insan etinin ağırlığına...

Bir tarafı sefayla onurlanırken,
Diğer yüzü tepetaklak mat cila,
Sanki sahteden bir para yüzü,
Geçer akçe de sabırlanır hüznü...

İnsan olmasa da insanlığınca,
Mutlanır han hamam sıcağında,
Onur kapatır da göz bebeğini,
Kleopatra sanarak sarayında...

Şiirci Çocuk
Yada namı-ı diğer Öner Samanlı
Bodrum – 14.11.2014

TARUMAR DEĞİL SAÇLARI AMA GÖZLERİ NEMLİ


ŞİİRİN DEVAMI